Müphemliğin
reddi ya da “gerçekliğe müdahilim
efendiler!”
Biriken!
Bir tiyatro topluluğu için seçilen isim, çağrışımlar çağında çağrışımı aşan bir
anlama işaret ediyor. Tanıklığa davet ettiği ile ilişki kuran, kapsayan,
kışkırtıcı olmaktan çok sadeliği ile çarpan bir isim bana göre. İçe kapanmayı
reddeden, teşhire gönül indirmeyen bir seçim gibi.
Görsellikle,
imaj saldırganlığı ile hırpalandığımız bir dönemde, abanmayan ama işaretletleyen
bir deneyime ortaklık hissi yaşattı
Biriken’in Tatyana’sı.
Ve Tatyana! Oyuncu ve kadın! Gerçeklikle derdi
olan, gerçek bir dokunuş arayan; dokunuşu kendi ölümünde kurgulayan, ölü can!
Kendisini
kuşatan canlı ölüler pazarında , tanıklığımızı çağıran, gerçek bir temas
fırsatı için soluğunu tarihe katan, şaşkınlıkla açılmış bir çift göz.
Gerçeklik
arzusunun sorgusuz sualsiz süpürüldüğü bir temizlik anının hijyen takıntısında,
sterilizasyonun kirliliğine dair bir
muziplik, Tatyana’dan sıkı bir çalım. Güçlü olduğu için değil, soluksuz kaldığı
için.
Avın,
avcı yanılsıması içinde mağrur renklere boyandığı bir “sürek” partisine
davetliyiz: Bakışsız bir “Yeni” nin hafızasızlığının karanlığında, kendi
gölgesini büyüten ve gölgelerin tüm izleri soluklaştırdığı, neon ışıklı bir
oyun evrenidir tanık olduğumuz. Oyunun baştan sona devinimden çok salınımlar
yaratan kompozisyonu bizi bir “sabit” liğe çağıran, sürekli bir sızı gibidir.
Tatyana, av paradigmasını tersine çevirendir, oyunu bozmaya ilk cesaret eden ve
tarihi olandır.
Tatyana
bu müphemliğe, koyunların kendi bacaklarından asılmaları dışında bir seçeneğin
olmadığına, inandırılmayı reddedendir. Aşırı güvenli, kaskatı bedenlerle kuşatılmış
yalnızlığı içinde, kıvranan, dans eden, debelenen, hayatın kıvrımlarına sızan, serbest
kalanın katılığına çarpan ve tutsaklaştırılan ruhun özgürlüğünü arayandır tüm
kalakalmışlığı içinde bile.
Sanat
ve aşk, tiyatro, bu pazarın soytarısı olmaya zorlansa da ancak bir kadın bu
büyük ve janjanlı “değişim” masalına direnebilir. Ki “değişim değerin” e
hapsedilen yaşamların , süpürülenin öyküsü, ancak onun reddinde
okunabilecektir.
Tatyana
bir hayalet, rahatsız eden, vicdanı kanırtan, yalanın altını kırmızı kalemle
çizen ve bize tüm dirimselliği ile, en ölü halinde bile yaşamı hatırlatan bir
deneyim. Hani o çok sevilen ve imha edildiği her yerde adı çok anılan deneyim-yaşantı.
Yaşamın
dışına sürülmüş “yaşantı”nın tüm kurumsallıkları ile büründüğü ifadesizlik,
Tatyana için tuzaktan başka bir şey değilken, o, tuzağa işaret eden cehennem
borazancısı gibidir. Afili av partilerinin, aşkı et pazarına, bedeni hazza,
uzamı arsız spakülatörlerin borsa işlemlerine indirgeyen “boşluklar”ın
ortasında, sürekliliği ve hikayeyi arzulayan bir felaket tellalı.
Kimsenin
öykü kurmaya, dokunmaya ve bakmaya gönül indirmediği, yoğunlaşmış arsızlıklar
evreninde, içine kapatılmaya çalışılan fanusu özgürlük alanı ilan eden,
bütünlüğü arayan ve karar veren bir gölge.
Tatyana,
sanat ve hayatın parçalanmışlığı içinde yokluğuna inandırıldığımız anlamın,
huzursuzluk yaratan fısıltısı-cılız soluk alışı gibidir. Geçmişten bir tortu
taşıyor özelleşen ve mülkleşen hayatımıza; işgalci ve alaycı.
Toplumsal
olana dair kaygı yitirildiğinde, birey nereye sığdırır sanatını ve yaşamını?
Yankı tümüyle yitirildiğinde kurtuluşun tek bir ana sığdırılması, yaşamın
taşkın arzusuna set çekebilir mi?
Kavgayı
özleyen ve kavganın izini sürenin, pazar ekonomisinde gerçek bir çarpışmaya,
yüzleşmeye davet eden duruşunda yanılsama nerede? Kim yanılsama içinde ve kim
gerçek? Biriken’in işaret ettiği yöne baktığımda aklımdan geçen sorular bunlar
oldu. Yanıt bir tek cümleye sığmıyor doğal olarak.
Biriken’in
başarmaya soyunduğu iş gerçekten zor ama tam da ihtiyaç duyduğumuz türden bir
soru. Postmodernizmin kavramsal modası geçmişliği içinde algıyı işgal halleri
sürerken, postmoderni kendi kavramlarıyla vurmak gibi bir işe soyunmuş adeta.
Kitsch ‘in kör tutkusunun toplumsalı tokatladığı anları gören bir göz. Ancak
kitsch’in şefkatsiz aczine yukarıdan bakmayan bir tavır seziliyor. Plastiğin
işlevselliği içine örülmüş sahtelik, plastiğin suçu değil, plastikleşen bir
dünyaya arkasını dönende çünkü. Tatyana sırtını dönmeyi reddettiği ölçüde
yalnız ve aynı ölçüde keskin bir yargı iletiyor bizlere.
“Aşkın ve adaletin olmadığı bir an” a
kapatılan Tatyana, kopuşu, sahip çıktığı süreklilik içinde bir “ceza” ya dönüştürüyor.
Kilisenin kurumsal gevezeliği içinde giderek artan ve kitschleşen süsleri,
evlenmenin, mutlulukla ilişkisi olmayan, mülkleştirici bir acilci karar anı
olarak inşa ettiği hücreler, yazarlığın yazmaktan en uzak kaldığı boşunalık
hali, temsilin mümkünsüzlüğü ve de varoluşsal sırıtkanlığı içinde araçsallaşan
akıl, tüm bu işlevsiz kalakalmışlıklarla hesaplaşma çabasında Biriken’in
Tatyana’sı.
Düğün
partisinin coşkusuz ve ilişkisiz, iliştirilmişliği, havuz partisinde,
“boşluk”larının ağırlığı altında ezilen gölge insanların soluksuzluğuna
bağlanıyor finalde. Plastik pet şişeden dökülen suyun sahiciliğinde bir plastik
havuzun ima ettiği kitsch yaşamlarda gerçeklik duygusuna sahip olamamanın
utancı yok mu biraz da?
Tatyana,
gülerek tokatladığı her bir yaşamı kendine döndürebilse de gidilecek bir yol
olmadığını da kendi ölümüyle fısıldıyor. Bir ölüm, seçilmiş ve
duyurulan-gösterilen bir ölüm ise, bunda bir ders yok mu? Ve bu dersin tek
kişilik olmadığı da açık değil mi?
İlişkilerde
ve somut mekanda dahi yerinde duramayan, sürekli gezinen, AVM gezgini ve düşten
yoksun gölgeler, sürekli bir “parti” kalabalığının ayak üstülüğüne
kapanmışlardır. Her şeyin ayak üstü, her konuşmanın sayıklama olarak
kurgulandığı sahneler aynı zamanda “moda”laştırılan kent ve sanat yaşamının
büyük-görsel ve içeriksiz podyumu olarak düşünülmüş. Yerinde duramayan rahatsız
gölgelerin kendilerinde kalamama halleri sürekli bir dışarıyı
arzulamalarındaki, yine, sürekli bir “görünme-gösterme-duyurma” iştahlarındaki
ölçüsüzlüğü açığa vuruyor oyun boyunca.
Gerçekliği
kurmak için ödev olsun Tatyana’nın ölüm sözü. Yankılamıyorsak, yeniden ve
birlikte üretmiyorsak, gerçek bir sözümüz yoksa, anlama dair bir kaygı
duyamıyorsak eğer, direnmenin ruhu kovalasın bizi. Kral Hamlet gibi girsin gecemize,
kabusumuz olsun yitenlerin adalet arzusu.
Tüm
ekibe teşekkürler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder